Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

29 Ağustos 2011 Pazartesi

Bu Devrin Adamı Değilim Ben


Çocukluğumdan ilginç kareler hatırlıyorum... 

Annemle babam, kardeşimle beni ananeme bırakıp tatile gitmişlerdi. Onlar dönene kadar, o sadece iki sandalyenin sığdığı memur lojmanı balkonunda her gece ağlamıştım. Büyük teyzem İstanbul'da yaşıyordu ve İstanbul benim için teyzem demekti, bilemezdim yıllar sonra İstanbul'un hem isim olarak hem de anlam olarak farklı şeyler ifade edeceğini.  Neyse konuya dönelim; teyzem her tatilde gelirdi memlekete ve on beş bilemedin yirmi gün kalır dönerdi. İstanbul uzaktı, 500 km kadar... Kalabileceği maksimum süre bu kadardı ve fazlası olamazdı. O'nu uğurlamak için otogara gidişimizi ve önünde "İstanbul" yazan lüks otobüsleri hiç unutamam. Hala İstanbul otobüslerine bindiğim zaman kötü hissederim kendimi. Teyzemle vadalaşma anları çok koyardı bana, o sarılma anında "gitme teyze" diye yalvarmalarım ve salya sümük ağlamalarım hala dalga konusudur aile içinde. Kimbilir, belki de teyzem üniversitede okurken yurtta, dolabında bulunan resmimi yırtıp atan yurt görevlisi ile kapışıp disiplinlik olamasından kaynaklanıyor bu veda sancısı, bilemiyorum. Neyse sonuç olarak vedalaşmaları sevmem... Yaş otuzu geçti, hala tutamam çünkü kendimi...

Barış Manço vefat ettiğinde, defnedilinceye kadar 3 gün 3 gece ağladığımı ve komalık duruma geldiğimi biliyorum. Yaşım yirmiydi ama ben büyümemiştim... 1999 senesi 1 Şubat'tı vefatı ve ben İstanbul'a o tarihten sonra ilk kez Temmuz 2000'de gelebilmiştim. İlk işim ne oldu biliyor musunuz ? Ne o müthiş boğaz manzarası özlemi, ne hayallerimin mekanı İinönü Stadı'na gitme isteği ne de başka birşey. Teyzeme rica minnet Kanlıca'daki Mihrabat Korusu'ndaki o müthiş boğaz manzaralı mezara gidip bir fatiha okumaktı. Ve bunu yaptım... Ben buydum çünkü... 

Türk Filmleri'ni izlerken ağlayan (Kemal Sunal'a, Adile Naşit'e, Münir Özkul'a ağlayan kaç kişiyiz), "tartalım mı abi" diyen çocuğa "tart bakalım" ı çok görmeyen ve tartıdan sonra O'nun yüzünde beliren tebessümün dünyadaki en büyük mutluluklardan biri olduğunu bilen, akşam evde oturup elinde kahve ile tv izlemeyi seven, dışarda cafe cafe, bar bar gezip zaman öldürmekten nefret eden, aile yaşamının önemine inanan, aile sohbetlerinin dünyadaki en değerli sohbetler olduğuna inanan, duygularını açık açık belli eden çünkü içinde yaşadıklarını belli etmezsen o duyguların aslında hiçbir şey ifade etmediğini bilen, iyiliğin ve sevginin gücüne inanan, bu duyguların dünyayı düzeltmek için kullanılacak tek "silah" olduğunu bilen, gururu sevmeyen, gururun insanların egolarını tatmin etmekten başka hiçbir işe yaramadığını çok çok iyi bilen, merhamet ve vicdanın beni "ben" yapan asıl karakteristik özellik olduğunun bilincinde olan-ki bence insanın karakterini vicdanı belirler-, geçmişiyle yüzleşmekten korkmayan ve geçmişi ile pişmanlık duymayan, geçmişini hatırlamaktan zevk alan, sevgisini tümüyle ve hesapsız verebilen, karşılıksız sevebilen, aşka aşık, aşık olmaktan korkmayan, değer vermenin çok önemli olduğunu kavramış fakat değer verildiğini görmenin huzurunun da dünyadaki en şımartıcı duygu olduğunu bilen, parmak güreşi yapmaktan zevk alan, sokaktaki çocuklarla top oynayabilecek kadar çocuk, kültürün okul bitirmekle veya para kazanmakla kazanılamayacağını tecrübe etmiş, güvene önem veren ve güvenin para veya fizik ile alakası olmadığını bilen, "saygı" kavramının insanlara verebilecek en güzel hediye olduğunu öğrenmiş, yaptığım şey ne olursa olsun onu en iyi biçimde yapmaya çalışan, yastığa başını koyunca kendisi dışında başkalarına da dua edip yalvarabilecek kadar geniş kalpli, kin gütmeyen, birkaç güzel söze tav olabilecek, açıklarını rahatlıkla belli etmekten korkmayan bir adamım ben... 

Bu liste uzar gider... Bu devrin adamı değilim ben. Hala 80'lerdeki ilişkilerde aklı kalmış, içindeki çocuğu kaybetmemiş, bu devre ve yaşam biçimine alışamamış, 2000'lerde bocalayan ve muhtemelen de bocalamaya devam edecek olan bir adam... 

Bu devrin adamı değilim ben... 

Sahi kaç kişiyiz ? Böyle düşünen ve yaşayan kaç kişi kaldık acaba ? 


Hiç yorum yok: