Sustu.. Hem avazı çıktığı kadar
kadar hem de "usulca" adam.. Ama belli ki susarken bile can yaktı,
canı da yandı..
Havalar soğumaya başlamıştı, Kasım da yaklaşıyordu.. El soğukluğu
ve titreme seansları da yakındı hani yavaş yavaş. Hastalıklar ufuktaydı zaten
boğazı da yavaş yavaş inmeye başlamıştı adamın..
Ama o
ısrarla yağmurda ıslanmak istiyordu, donarcasına ve kanatırcasına.. Dünya
umrunda değil gibi görünüyordu tıpkı kendisinin de dünyanın umrunda olmadığını
düşündüğü gibi..
Hala
seviyordu ama artık delicesine değil, ölürcesine.. Ve artık hayat çok
kısaydı, hem gereksiz gurur hem de akıl almaz kibir için..
Hergün
ölürken sadece bir gün yaşamak istedi, bir gün.. O'nu ilk gördüğü tarihte, ilk
gördüğü yerde ve ilk gördüğü saatte.. Belki aynı vapurdan inerdi, belki de aynı
gri elbisesiyle..
"İyi
olmak", "dürüst olmak", "erdemli olmak", "aciz
olmak" ve ayrıca "aptal olmak" görecelidir dedi ve O'nu göreceği
günü heyecanla beklemeye başladı..
Varlığını
zorla ortaya atmak gibi de bir niyeti yoktu.. O isterse.. Sadece O isterse !..
Verilmiş
sözleri vardı ama O bilmezdi.. O yokken bile O'nu aldatmamıştı.. Hepsinden öte
rehnedilmiş bir kalbi vardı, ama O bunu anlayamazdı !..
"Büyümek
işte böyle birşey, hadi çık gel küçüğüm.. Ben gidip bekleyeceğim, beni
birazcık umut ediyorsan vazgeçme" dedi..
"Yaptıklarımızdan
suçlanacak olan biz değiliz, bunu bize kanıtladınız.. Bu yüzden kötülüğün
üzerine şeker serpeceğiz.."
-Vendetta-