Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

24 Eylül 2011 Cumartesi

Nöbetçi Golcü


Futbol ile az çok ilgilenenler bilirler. "Nöbetçi Golcü" diye bir tabir vardır futbolda. Bu zat-ı muhterem oyuna sonradan girer, genelde takım kötü durumdayken. Asıl yeri yedek kulübesi olan, fakat oyuna girdikten sonra takımın umudu haline gelen ve kendisinden çoook şeyler beklenen, as oyuncuların yapamadığını yapmak için görevlendirilen, durumun vehametine aldırış etmeden elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışan ve genelde başarılı olan "umut" tur. Herkes gibi kendisi de biliyordur aslında, ne kadar başarılı olursa olsun, ne kadar "kurtarıcı" olursa olsun gelecek karşılamada yine yedek kulübesinde oturacağını...

Hani "Dar Alanda Kısa Paslaşmalar" da geçer, "Futbol fena halde hayata benzer" diye. İzleyenler hatırlayacaktır...

Hayat da böyle. Giriyorsun birinin hayatına veya en azından girmeye çalışıyorsun, belli bir süre-ki bu süre genelde kısa bir süredir- senden iyisi, senden kıymetlisi yok. İşin bitince tekrar ait olduğun yere, yani yalnızlığına... As takımda oynamak, aranan adam olmak mı tercih edilir yoksa nöbetçilik mi, tercih meselesi tabi ki...

Ben as takımda olmayı tercih ederdim mesela. Sağlam temellere dayalı olarak bir insanın hayatına yerleşmeyi, kalıcı olmayı; belki de "kaptan" lık mertebesine erişmeyi. Bunun için çok çaba sarfetmek mi gerekiyor, yoksa bu bir kader mi bilemiyorum. Hani "ne yaparsan yap olmuyor" durumlar var ya. Kötü hem de çok kötü... Bazen çaba yeterli olmuyor belki biraz da talih lazım, ha ne dersin ?

Yanlış insan değil de belki yanlış zaman ? Olamaz mı ? Olabilir...
Belki takım kadrosu çok iyi ben sönük kalıyorum, belki kadro çok kötü ben fazla gelip korkutuyorum...
Bilemiyorum...

Klasik bir söz vardır ya:
"İnsanlar onlara neler söylediğinizi unutabilirler ama neler hissettirdiğinizi asla unutmazlar !"
Umarım unutmamakla kalmazlar, birşeyler yaparlar...
Umarım !..

Zamanı gelince; yani maç bitince...
Döneceğin yer bellidir...
Yedek kulübesi !..


Hiç yorum yok: