Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

13 Şubat 2011 Pazar

Sustuklarım Kadar Aşığım Sana (14 Şubat)


Kırılmıştım, taşlaşmıştım aşka, sen çıktın karşıma. Direndim, “yapmamalıyım” dedim gücüm yoktu çünkü, ne kırılmaya ne de tekrar kalp kırmaya. Biliyorum aşk bir güç savaşı çünkü… Yapamadım, beceremedim. Bir iki yazışma, bir iki telefon konuşması. Yetti… Yüreğinin güzelliğini ve kaderimin sen olduğunu anlamama yetti. Biliyordum kavrulup yanacağımı, yandım da… Bile bile lades olmak bu olsa gerek… Pişman mıyım? Asla ! Seni tanımadan gitseymişim cennete, eksik gidecekmişim onu anladım. Aslında bu dünyada da bir cennet varmış bana. Ne bilirdim, ama öğrendim…

Meğer seninle ne çok şey öğrenmişim ben…

-       Hayvanlardan korkmamayı öğrendim…
-       Tartıştıktan sonra hemen savunma yapmamayı öğrendim…
-       Savunma yaparsam telefonun yüzüme kapanacağını öğrendim…
-       Sen gerginken susmayı öğrendim…
-       Susmazsam her an bana patlayabileceğini öğrendim…
-       Elin elimdeyken kendini güvende hissettiğini öğrendim…
-       Belli etmesen de, hastayken desteğe ihtiyaç duyduğunu öğrendim…
-       Sana “gülüm” dememeyi öğrendim…
-       Gıdına dokunmamayı öğrendim…
-       Apaçi dansı yapmayı bile öğrendim…
-       Maddiyattan bahsetmemeyi öğrendim…
-       Hesabı sürekli kendim ödememeyi, arada sana da ödetmeyi öğrendim…
-       Telefonla konuşurken uyuya kalmamayı öğrendim...
-       Gözlerine bakarsam utanacağını öğrendim ve gözlerine bakarak konuşmamayı…
-       Utandığın zaman tepkisiz kaldığını ve hiç konuşmadığını öğrendim…
-       Sıkıntılarını dinleyip akıl vermemeyi öğrendim…
-       Akıl verirsem, inat yapıp tam tersini yapacağını öğrendim…
-       Çözümleri senin bulman gerektiğini öğrendim…
-       Sıkıntın varken, senin için üzüldüğümü belli etmemeyi öğrendim…
-       Üzüldüğümü anlarsan kendini daha fazla üzeceğini öğrendim…
-       Acıktığın zaman sana yemek için cesaret verecek birinin varlığını aradığını öğrendim…
-       Kilo almaktan korktuğunu öğrendim…
-       Güldürmeye uğraşmamayı öğrendim…
-       Zaten istesen rahatlıkla gülebileceğini öğrendim…
-       Konuşurken kelimeleri dikkatli seçmem gerektiğini öğrendim…
-       Gereğinden fazla gururlu olduğunu öğrendim…
-       Pahalı hediyelerin her kadını etkilemediğini öğrendim…
-       Bir buket çiçek ile uzun süre mutlu olabildiğini öğrendim…
-       Çiçek hediye etmenin bir erkeği küçültmediğini öğrendim…
-       Israrcı olmamayı öğrendim…
-       Serbest bırakmayı öğrendim…
-       Ben derdimi anlatırken, vurdumduymaz göründüğünü ama aslında kafanda kurduğunu öğrendim..
-       Derdimi anlatmamayı öğrendim…
-       Sevdiğimi çok söylememeyi öğrendim…
-       Ben ne kadar çok söylersem, bana o kadar inanmadığını öğrendim…
-       Kötü niyetli olmadığını ama bazen ağır konuştuğunu öğrendim...
-       Bu sayede alınmamayı öğrendim…
-       Gelecekten korktuğunu öğrendim…
-       Gelecekten bahsetmemeyi öğrendim…
-       Hatalı sen olsan bile bir şekilde gönül aldığını öğrendim…
-       Özür dilemediğini öğrendim…
-       Kolay yalan söylediğini öğrendim…
-       İnanmış gibi yapmayı öğrendim…
-       Her gece sana dua etmeyi öğrendim…
-       Özel hayatın ile ilgili soru sormamayı öğrendim…
-       Hayatın boyunca yanında kim olursa olsun, hep kendinde bir şeyleri saklayacağını öğrendim…
-       Hakkında çok şey bilip, bunları sana belli etmemeyi öğrendim…
-       Aşkın büyüdükçe gururun küçüldüğünü öğrendim…
-       Karşılıksız sevmeyi öğrendim…
-       Kadere inanmayı öğrendim… 

Ve en önemlisi: O kadar özelsin ki, kadınlar hakkında genelleme yapmamayı öğrendim…

Öğrendim ve sustum…

Sustuklarıma bakma… Aslında sustuklarım kadar aşığım sana !..

 
                                                                    

1 Şubat 2011 Salı

Bizim Mahalle


Karikatür gibiydi…Geriye dönüp baktığımda müthiş eğlenceli,  aşırı mutlu, bol arkadaşlı, çok sıcak, insan ilişkileri oldukça kuvvetli bir mahalle hatırlıyorum…

Memleketimin en işlek caddesinin birinde; apartmanımızın altındaki marketi ile, memleketin en ünlü dondurmacısının arkadaşımız olmasının verdiği çevre ile, hafif çatlak camcısı ile, kırtasiyeci abimiz ile ve tabiî ki mahallemizin ağır abisi saatçimiz ve onun, aslında beynen ölmüş sadece fiziken yaşayan babası rahmetli Hektor dedemiz ile…

Evimden arka sokağa baktığımda okulumu, ön sokağa baktığımda işlek caddeyi görüyordum. Apartmanımızın altındaki market, mahallenin gençlerinin toplandığı yerdi. Akşam arabalar marketin önüne çekilir, gayet efendice müzikler dinlenir sohbetler edilirdi. Babam sabahları marketin sergilediği gazetelerin yer aldığı tezgahtan istediği gazeteyi seçer seçer ve bedavaya okurdu. Ben kızardım, marketçi abimin çok daha fazla kızdığını tahmin ediyorum her ne kadar belli etmese de. Çünkü eskiden insanlık vardı. Kimse kimseye sesini yükseltmezdi bizim orada. Bu marketçinin bir motoru vardı, küçük bir şey, onun üzerine oturup, kullanıyormuş gibi hayaller kurardım ne de güzeldiler…

Dondurmacımız acayip fırlamaydı, hala da öyle biliyorum… Tüm esnafa abuk sabuk eşek şakaları yapardı. Camcımızın dükkanındaki CAMCI yazısının üzerindeki C harfine gazete kapatıp bir haftasonu boyunca adamı tüm mahalleye rezil edişini çok net hatırlıyorum. Saatçimizin adının başına mesleğinden dolayı S harfini ekleyip adamın adını yıllarca çoğu kişinin öyle bilmesine neden olmuştu. Saatçi abimizin adı Hikmet’ti… Bu saatçinin babasına da sattığı dondurmalarını yeme şeklinden dolayı “Oğlum bu adam insan olamaz, dünyalı olamaz” deyip “Hektor” adını takmıştı. Hakikaten de çok feci yiyordu rahmetli dondurmaları. Yazın dondurma satıp, kışın bilimum tatlı çeşitleri satarak geçimini sağlıyordu. Babası horoz dövüştürür, arkadaşım afedersiniz eşek gibi çalışıp evi geçindirirdi. Neyse bayramlarda falan ev baklavaları falan satardı. Hiç unutmam bir bayram öncesi cama “Ev baklavsı bulunur” yazmıştı ve bu hatayı hiç düzeltmedi. Ben o kağıdın çok uzun süre o camda kaldığını çok net hatırlıyorum…

Kırtasiyeci abimiz, ağır takılır, tasavvufa daha yatkın, bize nasihatler veren bir abimizdi. Çok eğlendiğimiz söylenemez onunla beraberken ama dükkanına çok gitmişliğimiz vardır. Demek ki bir şeyler bizi çekermiş oraya…

Camcımız çok renkli bir kişilikti. Kardeşim, bu garip kişiliği öyle çok severdi ki adamın yanında meslek öğrenmeye bile kalkmıştı. Sürekli yüzü gülen, biraz milli kaleci Rüştü’ye benzeyen, otomobillere ve ses sistemlerine meraklı biriydi. Arkası cam yüklü pick-up’ı nasıl delice kullandığını biliyorum. Allah gecinden versin, bir gün kaza yaparsa metal yüzünden değil, cam yüzünden başının belaya gireceğini düşünürdüm. Kırmızı bir Renault 9’u vardı. Ben öyle bir arabadan böyle gür bir ses çıkacağını hiç tahmin etmezdim. Onun içindeki müzik tesisatına harcanan parayı arabanın üzerine ekleseydi çok daha iyi bir arabaya sahip olabilirdi...

Ha bir de karşı apartmanın altında yorgancı vardı. Baba ve iki oğlu beraber çalışıyorlardı. Ellerinde bir sopa bütün gün dükkanlarının önüne serdikleri yorganlara vuruyorlardı. Ne güzel iş derdim hep çocuk aklımla, vur yorgana para kazan. Artık mesleklerinden mi yoksa genlerinden mi geliyordu bilmiyorum hayatımda bir daha görmediğim ve göreceğimi de zannetmediğim fizikleri vardı. Hem baba hem de iki oğul acayip iri, çok sakallı, az saçlı, uzun boylu, böyle bir garip anlatamayacağım derecede anormal tipteydiler. Hala aklıma geldikçe korkarım…

Ayakkabıcımız vardı birde. Bayağı bir yaşlı ama çok sevdiğimiz biriydi. Hem sağır hem dilsizdi. Hektor amcamızdan yaşça büyük olduğunu düşünüyorum ama çok daha dinçti ve hiç dondurma yediğini görmedim. Kendisi ile anlaşmak için çok mücadele verdiğimiz halde ve tüm olumsuzluklara rağmen bize karşı o yüzündeki muhteşem gülümsemesini hiç unutamadım…

Yine karşı apartmanın arkasında boş bir arazi vardı ve biz orada toprak zeminde top oynardık. Bir sürü çocuk, şimdi düşünüyorum da en ufak gürültüyü kaldıramayan bünyem ile, o apartmanda oturanlara ne eziyet etmişizdir kimbilir…

İşte böyle… İlk yazımda eskiden yaşadığım ve içinde çok büyük hatıralarım olan mahallemi anlatmak istedim. Bu yazdığım karakterlerden kaçı sağ, kaçı rahmetli oldu, şu anda bilemiyorum tabi. Gidenler nur içinde yatsın, kalanların ise kulakları çınlasın. Bu son satırları yazarken yan apartmanda oturan hakikaten de raporlu olan deli komşumuz geldi aklıma. Neyse artık kendisine hürmeten bize yaşattığı panikleri anlatmayalım…

Bu mahalleden bir film çıkar ya neyse artık…