Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

14 Mart 2012 Çarşamba

Düştü Melek (Doğmamış Kızıma)




Adını Yağmur koymak istedim, annene hep yağmurlarla geldim ben çünkü... Annen de bayılırdı yağmura, yağmurda yürümeyi de çok severdi. Haha şemsiyeyi kendisine 45 derecelik açıyla tuttuğu için önümüzü görmeden yürümeye çalıştığımızı hatırlıyorum Kadıköy sokaklarında hem de ıslanarak. Sonrası titreme seansları...
Güneye tatile gittik, başımızı yağmurdan kaldıramadık; kültür turuna çıktık, kardan yürüyemedik. Bu kadarını söyliyeyim sana, gerisini sen tahmin et...

Aslına bakarsan bu isim çok da yakıştı sana; o duru güzelliğine, saf yüreğine ve ipeksi saçlarına...

Annenle tanışmamız ilginçtir, hiçbir zaman kabullenmese de ilk adımı o atmıştır ve bana ciddi ciddi yazılmıştır... Tüm itirazlarıma rağmen gecenin köründe yazışmalarımızı, "uykum var ne olur uyuyalım" dememe rağmen, "ben seninle konuşmadan uyuyamam" nidalarını sakın annene sorma; ısrarla reddedecektir...

Aslında herşey "ne tatlı şeysin sen, adın ne senin" dememle başladı. Aldığım cevap ilginçti: "Şükufe"... Daha sonra "yürü git", "bırak ya", "vay be" ve "cık" gibi küçük sevgi sözcükleri dolanmaya başladı dilimize...

Tanıdıkça O'nun deliliğini çok sevdim biliyor musun? Israrlarındaki kararlılığını, içindeki insan sevgisini, benimle konuşurken beni büyük ciddiyetle dinlemesini, "ya sen ne çok şey biliyorsun arkadaşım" demesini. Bilmiyorum belki de hayatında ilk defa benim gibi birini tanıyordu ve bu O'na ilginç gelmişti...

İlk buluşmamızdan bahsedeyim sana biraz... Vapur iskeleye yanaşırken "Sev sana gelen vapuru" diye mesaj atmıştı. Üzerinde gri bir etek ve kalın gri çoraplar vardı; iskelede vapur boşaldığında ben karşıma ne çıkacak çok emin değildim açıkcası ve kendisi de hatırlayacaktır; gözüm vapurdan inen mini etekli başka bir kıza takılmıştı. Haha aklıma geldi şimdi, ne bozulmuştu "Allah'ım lütfen o olsun diye dua ettim" deyince. Neyse, ben o kıza bakarken annen el sallayarak ve boynunu hafifçe eğerek beni selamlayarak bana doğru geliyordu. Ben amorti bekliyordum, oysa bana doğru gelen şey hayatımın büyük ikramiyesiydi...

Anneni tanıdığımda inanılmaz cana yakındı, güler yüzlüydü, pozitifti, ağzından kolay kolay "hayır" duyamazdım mesela... İlginç değil mi? Gülen gözleri vardı, çalışkandı, aile hayatına değer verirdi, insanları severdi, yalan nedir bilmezdi, dürüsttü, içten pazarlıklı değildi, en önemlisi de beni severdi. Bunları niye yazıyorum; sonradan bunları çok aradım çünkü, hem de çok...

Tanıdıkça bağlandım, ben 30 yıl bu kadını beklemişim dedim... O benim şu hayatta "yırtma" noktamdı, sıkı sıkı tuttum elini, hem de hiç bırakmamak üzere. Bırakamazdım; biz O'nunla beraber yırtacaktık çünkü. Alıp başımızı gidecektik, belki bir dağ köyüne, belki bir sahil kasabasına, belki de İzmir'e... 
Ben buna çok inandım Yağmur... 
Öyle inandırdı ki beni, inanmamak ayıp olurdu zira...

Ben O'nu çok sevdim Yağmur, herşeyden herkesten fazla sevdim... Kimbilir belki "yırtma" noktam, belki kurtuluşum içim elimi tutacak el, belki geçen aylak hayatımın mükafatı, belki de çekilen sıkıntıların sonunda bana verilen bir armağan. Bilemiyorum ama ben O'nu çok sevdim Yağmur...

Sen; düştüğünde sana uzatılacak bir elin-seni yerden kaldıramasa bile- sana neler hissettireceğini bilebilir misin kızım ? İşte ben o elin, O'nun eli olmasını öyle çok istedim ki. Şair demiş ya "Eline en yakışan takı benim elim" diye; o hesap işte...
Benim O'na çok ihtiyacım vardı Yağmur, herkesten fazla ihtiyacım vardı... Aslında kendime yediremiyorum ama hala var. O'nun da bana ihtiyacı var sandım, yanılmışım. O'nun çevresi hep genişti ya da bana öyle göstermeye çalışıyordu bilmiyorum. O kadar iyi insanlardı ki etrafındakiler; annen hayatına damga vurmuş yakınlarını bile tek kalemde silebilirdi !.. 

Oysa benim kimsem yoktu, bunu ben istemiştim çünkü... Anneni tanıdığım gün söz vermiştim kendime, ben bu kızı üzmeyeceğim, madem bir yola çıktık-hem de böylesine değerli biriyle- benim için soyutlanma zamanıydı. Anneni baş tacı yapıp, samimiyetlerinden her zaman şüphe ettiğim insanlardan soyutlanma zamanıydı. Bunun sonucu "yalnız kalmak" olsa bile. Ama annen için değerdi.  Benim O'nun için yaptığım herşeye O değerdi !..
Mesela, benim O'nun hayatındaki varlığından kimsenin haberi olmadı. Gururla, göğsünü gere gere "benim bir sevgilim var" diyemedi. Bunu isim vermeden de yapabilirdi ama ben yokmuşum gibi davrandı, çünkü "özgür olmak" O'nun için herşeyden önemliydi. Oysa isterdim bende sahiplenilmeyi. Olmadı...

İnsanın karşı tarafa dürüst davranabilmesinin tek yolu, kendisine olan saygısını kaybetmemesi ve verdiği sözleri tutabilmesidir... Ben bunu yaptım ama yine kaybettim galiba... Annen hiçbir zaman anlamadı ama ben O'nsuz yaşayamazdım, mutlu olamazdım. Çünkü O'nu bir kez tanımıştım. Aslında bu kadar basitti bu sorunun cevabı; evet ben O'nu tanımıştım bir kere...

Ve sonra bir anda gitti !..
Yine gitti !..
Yine umut verip arkasına bakmadan gitti. Hayatım boyunca bana söz verip tutmayanlar gibi !.. 
Herkes gibi !..
"Bayıldım yüreğine" diye başladı maceraya, "Kalbimden silindin" diye bitirdi... Üstelik bana nedenini bildirmeden...
Oysa kimsenin hayatını zorlaştırmak değildi benim niyetim...
Ne "ne halin varsa gör" diyebildim, ne de kolundan çekip "gel buraya" diyebildim...
Gitti !..
Herkes gibi !..

***

Hadi bu kadar dedikodu yeter... Bu sohbetin asıl amacı bu değildi çok dedikodu yaptık, tersi kötüdür annenin...

Geçti gitti !..

Bugün annenin doğum günü, O'nun yüzünü güldürme zamanı. Geçen sene de söylemiştim: Bugün dünyaya bir meleğin düştüğü tarih... Bakma biz melekliğine az şahit olsakta, O bir melektir aslında...

Annem...
Kız kardeşim...
Hayat arkadaşım...
Sevgilim...
Kaderim... 
Canım...  
Geleceğim...
Hayallerim...   
Küçüğüm... 
Deli kızım...
Düş kırıklıklarım...
İç ağrım... 
Sol yanım...
Müjdem... 
Armağanım... 
Meleğim...  
Bir türlü uyamadığım içimdeki şeytanım...
Günahım...
Sevabım...
En güzel kahkaham... 
En uzun gözyaşım...
Kafamdaki soru işaretlerim... 
Bitmeyen kaygılarım...
En zayıf noktam...
Kazanmışlığım ve kaybetmişliğim...
Kasım'ım... 
İncir Reçeli'm...

Ne iyi olmuş, iyi ki doğmuş...
Kolay olan herşey tehlikelidir... Ben zoru seçtim ve o yüzden annenle beraberdim... O yanımdayken hayat daha da yaşanılası geliyor bana... İyi ki var... Mutlu yaşlar !..

Varlığımızdan rahatsız olanları, yokluğumuz ile ödüllendirmek en iyi hediye olsa gerek. İstesek de annene bundan daha güzel bir hediye veremezdik kızım. Benim dualarım koruyacak anneni bundan sonra...

Yüzü hep gülsün, sağlığı hep yerinde olsun, üşütmesin terlemesin ateşlenmesin, ne kadar dileği varsa hepsi yerine gelsin, insanları sevsin, sevmeyi sevsin, O'nun için ettiğim bütün dualar kabul olsun, Allah benim ömrümü de O'na versin... Ve döktüğüm her bir damla gözyaşı için ömrü bir sene uzasın...

...Ve hangi dilde, hangi nağmeyle söylersen söyle aslında söyleyeceklerinin ulaşacağı nokta aynıdır...

İyi ki doğdun Anne, iyi ki varsın, iyi ki yanımızdasın...

Haydi söyle kızım, söyle Yağmur...

Haydi...

İyi ki doğdun...
İyi ki varsın... 
İyi ki yanımızdasın...


“Yolun düşerse kıyıya bir gün ve maviliklerini enginin seyre dalarsan,
Dalgalara göğüs germiş olanları hatırla, selamla yüreğin sevgi dolu...
Çünkü onlar fırtınayla çarpıştılar eşit olmayan savaşta,
                             Ve dipsizliğinde enginin yitip gitmeden sana liman gösterdiler uzakta...”

                                                                                              -Pierre Jean de Béranger
-


Eğer ;
O'nu hatırladıkta başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz...
Ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla O hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz...
Ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin...

O'nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, O'nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain... 
Sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, O'ndan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor yada muzip sırıtıyorsa...
Ve O, her durduğunuz yerde duruyor, her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp, hüzünlendikçe ağlıyorsa...

Dünyanın en güzel yeri O'nun yaşadığı yer, en güzel kokusu bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse...  
Hayat O'nunla güzel ve onsuz müptezelse...
Elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü, O'nun yüzü pembeyse...
Kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar...  
Her şiirde anlatılan O'ysa... 
Her filmin kahramanı O...  
Her roman O'ndan söz ediyor, her çiçek O'nu açıyorsa...

Bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve O gider gitmez özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa... 
İştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa...
İştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...
Eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire O'nu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın O olduğunu adınız gibi biliyorsanız... 
Mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona O diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi O'na yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken "keşke O anlatsa" diye iç geçiriyorsanız... 

Kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü... 
Özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu... 
Hem kimseler duymasın, hem cümle alem bilsin istiyorsanız...
O'nsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse... 
Ayrılık ölüme, vuslat sehere denkse...   
Gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de... 
Bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep O'nun yüzü suyu hürmetine... 
Uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yoksa... 

Dışarıda yer yerinden oynuyor ve içeride bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa... 
Nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız... 
Kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim...
Gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa... 
Her gidişte ayaklarınız "Geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız sabırsız, sınırsız, doyumsuz bir tutkuyla... 

...O halde bugün sizin gününüz !..  
Çok yaşa"yın ve de "siz de görün"üz !..