Hep
içimde kalmıştır yazmak… Kulakları çınlasın koca yanaklı bir arkadaşım bana
”sayın yazarım” diye hitap etmişti bir keresinde. Bilinç altımda da bu kaldı herhalde,
bilemiyorum artık. Belki de burcumun getirdiği bir özellik. Var içimde bir
şeyler ve çıkmalı dışarı artık…
Bu yazıyı
kitaplardaki “önsöz” kısmı olarak algılayabilirsiniz aslında… Hani orada
teşekkür ederler ya “bu kitabı yazmamda bana desteği olan bilmem kime,
yayınlanmasında emeği geçen bilmem kime, beni cesaretlendiren bilmem kime,
eşime, çoluğuma çocuğuma, büyük büyük dedeme, onun amcasının oğlu bilmem kim
amcaya” falan diye; aslında uzar gider bu liste.Benim yazma isteğimin depreşmesine
aslına bakarsınız bir kişi evet sadece bir kişi sebep oldu. Bu sayfayı ve
inşallah içini dolduracak yazıları okur mu bilemem orasını ama aslında “iç”
tekilerin “dış”a vurumunun nedeni odur…
Neler
yazmalıyım diye düşündüm, önce dedim kendi hayatımdaki belli başlı konulardan
başlıyayım. Bir nevi geçmiş… İnsanın geçmişini anlatması bence harika bir şey.
Sonra dedim yazmama neden olan insanı anlatayım biraz…
Yazılarım
her konudan olabilir, hani belli bir konu etrafında şekillendireyim
istemiyorum… Siyaset, futbol, aşk, genel kültür vs. belli kalıplar olmasın.
Bazı yazılarda çok dramatize olup gözlerinizi sulandırabilir, bazı yazılarda
gözlerinizden yaş gelinceye kadar güldürebilirim…
Bu giriş idi;
gelişme ve sonuç daha sonra :)
Buluşmak
ve okunmak üzere…
Sevgilerle…